header photo

25 Şubat 2010 Perşembe

bir şeyler olacak, hissediyorum!

Evet, hissediyorum ama iyi mi ediyorum, kötü mü, bilemedim.

Geçenlerde bir iş yemeği için iş arkadaşlarımla birlikte (müdür v.s. dahil) güzel bir meyhaneye gittik. Yediğim içtiğim benim olsun, gördüklerimi anlatayım. Ben bu kadar güzel kadını bir arada görmemiştim! Aseksüel hayatın bir getirisi olarak bana mı öyle geldi, yoksa yüce yaradan o gece bana bir işaret vermek için hepsini oraya mı toplamıştı anlamdım. Belki de "çirkin kadın yoktur, az vodka vardır" diye boşuna dememiş Rus kardeşlerimiz. Neyse.. mevzu o değil aslında.



O gece meyhaneden sonra bir gece kulübüyle devam etti program. Israrlara dayanamadım tabii, katıldım etkinliğe. Meyhanedeyken bütün gece tam karşımda oturan iş arkadaşım da (başka başka bölümlerdeyiz ama neredeyse hergün karşılaşıyoruz, en azından sigara molalarında filan) geldi oraya. Güzel, seksi bir kadın. Sadece o gece değil, ondan önce de aynı şeyi düşünüyordum. Zaten son bir kaç aydır samimiyetimiz giderek ilerliyor. Gece kulübünde biraz sohbet ilerledi (heyecana mahal yok), benim evli olduğumu bildiği halde bekarlığın ne kadar güzel olduğundan, kendisinin de nişanlısından yeni ayrıldığından ve biraz daha bir şeylerden filan bahsetti (bu bir işaret mi kızlar?:). Gece boyunca sık sık da bakışlarını yakaladım. İş yerinde de bir kaç gün sonra karşılaştığımızda hemen yanıma geldi, sohbet ettik biraz. Ama maalesef yoğundum.

(Bu ne lan, Güzin Abla mektubu gibi olmuş!)

"Eee, bu mudur yani?" diyen olabilir. Evet budur. Lakin diyeceğim o ki, yazının başlığı herşeyi özetliyor.

23 Şubat 2010 Salı

hiç sevmem amma bir çift lafım var!

Politikadan, memleket meseleleri konuşmaktan nefret ederim ama yazmadan da duramayacağım. Son zamanlardaki ordu-siyaset geriliminden, darbe dedikodularından, savcı-başsavcı-hakimler kurulu atışmalarından sonra bir tanıdığım, ki kendisi emekli bir paşamızın bir eli yağda bir eli balda büyümüş kızıdır, aynen şunu söyledi: "Bir darbe olsa da rahat etsek!"



Bazen haklı olarak, insanlar muhalefet yapıyor, hükümetlerden nefret ediyor, milletvekiline, bakana, başbakana sövüp sayıyor. Siyasetin doğası bu... Bazen iktidarsın, bazen muhalefet. Gerçi Baykal gibi kimisi de hep muhalefet! Babasından medet uman çocuk, elinden misketi alındığı zaman babası koşup yetişirse her daim, ileride işte bizim paşa kızı gibi olur. Kendisi devletimizin nadide kurumlarından birinde, bir devlet memurunun alabileceği en iyi maaşı, torpille sorgusuz sualsiz girdiği işinde günde 1-2 saat (o da belki) çalışarak kazanıyorsa, ve hala da şikayet ediyorsa, ben öyle babanın taa...

Biraz özel husumete kaydı ama, işin aslı -her ne kadar bu hükümetten hazzetmesem de- bazen bu bahsettiğim kaltak gibilerin burnunun sürtülmesi gerektiği için, son olayların, bu korku havasının, birşeyleri kaybetme hissini yaşamanın, memleketimizin créme de la créme tabakasına yayılmış bu endişenin biraz da iyi olduğunu düşünüyorum. (Bence gerçek créme de la créme tabaka Tüsiad üyesi aileler değil, bunlardır)

Hele bir de 1980 sonrası hapislerde olanları, yıllar sonra bizzat yaşayanların ağzından duyduktan sonra, darbe heveslisi insanların nasıl böyle bir heves beslediklerine iyice şaşırıyorum.

Bir yandan "oh iyi oluyor bu şımarıklara" derken, öte taraftakilere ne demeli? Zaten uyuzum alayına! Daha fazla uzatmayayım, ne olur ne olmaz! (Bak işte, boşuna korku imparatorluğu demiyorlar)

18 Şubat 2010 Perşembe

iyi müzik



Sade yeni kaset çıkarmış. "Soldier of Love" oradan. Genelde böyle ağır ritmleri pek tutmam ama bu şarkıyı çok sevdim.

17 Şubat 2010 Çarşamba

güzel şeyler - I



Her sabah bu kadın için cnbc-e izliyorum!

6 Şubat 2010 Cumartesi

bir sorun var!



Bugün büyük bir kavganın ardından birkaç saat sonra -arayı düzelttikten sonra- bana baktı, baktı, dedi ki:
-Sen iyi bir adamsın ya!
Peki ben neden kendimi iyi hissetmedim?

Hani, bir koku size geçmişte yaşadığınız bir şeyi hatırlatır ya, işte o an gözümün önünden bir sürü resimler geçmeye başladı. İnsan hayata erken başladığı zaman, erken mi yaşlanıyor ne? İşte o erken zamanlarda yaptığım tercihler, bu günümü hazırladı. Gözümün önünden geçen resimler de bu tercihlerimin kısa bir tarihiydi.

Bu ara kendimi yaşlı hissediyorum. Yaptığım tercihleri sorguluyorum. Bugüne kadar okuduğum okul (üniversite) dışında bir pişmalığım yok diye düşünürdüm. Peki ya evlenmek, evlendiğin insan, yaptığın iş... Yolun yarısına gelince artık bunları da sormaya başlıyor insan. En azından ben artık öyleyim galiba. Bu geçici bir şeydir belki, bilmiyorum.

Bir süredir düşünüyorum: acaba şimdi o tercihleri yapmasaydım neredeydim? Evli olmasam şu anda nasıl yaşıyordum? Veya başka birini tercih etseydim? Şu anda kimdim? Nasıl yaşıyordum? Cevapları bilmiyorum. Ama az çok tahmin edebiliyorum. Kesinlikle Ankara'da değildim. Büyük ihtimalle evli değildim. Yalnız yaşayan biriydim. İşim muhtemelen benzer bir şey olacaktı. Maddi olarak çok daha iyi olacaktım. Çok seyahat eden, gezen tozan, daha özgür biriydim.

Peki mutlu olacak mıydım? Bilmiyorum. Şimdi mutlu muyum? Galiba değilim! Peki önümdeki yol beni mutlu edecek mi?

Günlük koşturma içinde insan içinde bulunduğu durumu anlayamıyor. Bedeninden çıkıp, yükselip, hayatını yukarıdan izlediğinde daha iyi görebiliyor gerçekleri. İşte bugün o "sen iyi bir adamsın lafı" -neden bilmiyorum- beni aldı, bedenimde çıkardı, yukarı taşıdı. Biri, yani en yakınınız yani hayatınızı birlikte paylaştığınız biri, gerçekten, samimi olarak, içinden gelerek, sizin "iyi biri" olduğunuzu söylüyor. Ama bu bile sizi mutlu etmiyor. Ben "iyi biri" olmayı tercih ettim ama bir sorun olduğu çok açık.