header photo

8 Haziran 2010 Salı

pavyondaki kadın benden hoşlanmış mıydı gerçekten?



Sene kaç hatırlamıyorum. O zaman Ankara'ya metro daha yeni yapılıyordu. O kadar eski yani. Hem okuyorum hem de çalışıyorum. Ama işe daha yeni başlamışım. Tıfıl bi delikanlıyım henüz. Daha 20 bile değilm belki. İşyerindeki abilerden birinin emniyetten kankileri varmış, her gece pavyona gidiyor, hesap mesap ödemeden geziyor tozuyor lavuk. Ben de acayip merak ediyorum bu pavyon denen yeri.

Birgün dedim ki, "beni de götürsene!". "Tamam" dedi, canına minnet ibnenin. Yanına adam arıyo zaten. Bir kişi daha bize katıldı. O gece 11 civarı çıktık işten. Önce emniyetteki elemanlara uğradık. Amcam "nereye göndereyim sizi bu gece" dedi. "Oha lan" dedim kendi kendime, "pavyon seçme hakkımız var". Havaya bak!

Bizim tecrübeli eleman Ulus'taki pavyonlardan birini söyledi. Polis amca aradı mekanı, "misafirim geliyo, ilgilenin" filan gibi bişeyler söyledi. Geceyarısı oradaydık. Girdik mekana, bir hürmet, bir hürmet. Gelsin içkiler, gitsin yanar dönerler. Bizim de götümüz kalktıkça kalktı tabii.

Ben tıfılım ya, benim iş arkadaşı abiler de "abi" ya, bir tanesi eğildi kulağıma, "karı ister misin?" dedi. "Vay a.q. bu gece hayatımım gecesi lan" dedim kendi kendime. Evet, o gece hayatımın en acayip gecelerinden biriydi. Bir daha hiç unutamayacaktım.

İstedim tabii. Ergenim daha neredeyse. Sivilceli filan bi tip. Çağırdılar bi hatun bana. Şimdi yüzünü filan pek hatırlamıyorum ama o zaman hasta olmuştum kendisine. Gençti, balık etiydi. Tam sevdiğim gibi. Epey bi alkolden sonra, hatun tuttu elimden ayrı bi locaya götürdü beni. Heyecandan ellerim buz kesmiş, artık renkler, ışıklar, sesler beynimin içinde birbirine karışmaya başlamıştı sanki. Halbuki bir kadınla da ilk temasım olmayacaktı.

O locayı hiç ununtmuyorum. Bizim abilerin çarprazında, sahnenin karşısında ama yine de kuytuda kalan bir yerdi. Biz orada baya oturduk sanki. Oturduk derken, hayatımın o ana kadarki en güzel memelerini orada gördüm, o ana kadarki en güzel öpüşmesi oydu. Beni durdurmasa içine bile girerdim oracıkta. Zaman durmuştu. Pavyonun iğrenç müziği bile güzel geliyordu.

Artık vakit baya ilerlemiş olacak ki, abilerden biri geldi, "hadi artık" dedi, "çıkalım". Hatun bana son kez bir french kiss verdi. Oradan çıktık. O zamanki aklımla hatunun benden hoşlandığını bile düşündüm. Belki de hakkaten hoşlanmıştı, kim bilir? Çünkü, şu anda artık duymaktan nefret ettiğim o lafı bana galiba ilk kez o söylemişti.

"Sen çok iyi birine benziyorsun. Ara beni mutlaka!"

Dışarı çıktığımızda hava ağarmaya başlamıştı. Şirket arabasıyla gelmiştik oraya. Abilerin ikisi de ayakta zor duruyordu. Yüzüme Ankara'nın ayazı vurunca kendime geldim. Arabayla değil de, taksiyle gidelim filan dedim ama dinlemediler beni. Bir tanesi, hayatımda unutmayacağım o cümleyi söyledi: "Ben sarhoşken daha iyi kullanırım arabayı. Valla bak!"

Yıllardır görmediğim o elemanın sesindeki vurgu, gözlerinin kızarıklığı, yürürken sallanması, herşey şimdi bile gözlerimin önünde.

Ben arkaya oturdum. Yola çıkalı daha 2-3 dakika bile olmamıştı, gidişimizden bişeyler olacağını anladım. Birkaç saniye sonra da, fren sesi, gürültü... Metro inşaatında bir çukura düşmüştük. Arabanın burnu boşluktaydı. İlk ben çıktım arabadan. Hemen işçiler filan geldi, diğerlerini de çıkardık. Oramı buramı yokladım, iyidim. Ama "abiler" pek değildi. İkisinin de yüzleri kan içindeydi. Birkaç dakika sonra ambulans filan geldi. İlk kez o zaman bindim bir ambulansa. Hastaneye gelince bizim elemanlar ayılır gibi oldu. Bir tanesini sedyeye aldılar, diğeri yürüyebiliyordu. Sedyedeki sürekli bağırıyordu. Platonik aşkının adı koridorda yankılanıyordu. Çok utandığımı hatırlıyorum. Bana ne oluyorsa?

Bir ara kolumu tuttu. "Ne olur" dedi, "söyle ona, hergün mezarıma gelsin, çiçek getirsin, söyle mutlaka"

"Olur" dedim ama o an gülesim geldi. Çünkü artık iyice ayılmıştım, ve bunları çok kötü yaralı olduğu için değil sadece sarhoş olduğundan söylediğini farketmiştim.

Tedavi için içeri aldılar, ben artık oradan çıkmalıydım. Diğer eleman da ayılmış, sedyedekinin bana söylediklerini duymuştu. Hastane bahçesinde gülmekten katılan iki gerizekalıydık!

İyice sabah olmuştu artık. Aramızda olayların kısa bir muhasebesini yaptık. "Sen hiçbir şeye karışmayacaksın. Biz herşeyi üzermize alacağız. Sen bu gece hiç burada değildin" dedi. Vicdan azabı çektiği belliydi. Ne de olsa arabayı o kullanıyordu.

Ben ofise gittim. Henüz herkes gelmemişti. Kahve içitim, biraz sonra müdür geldi. Odasına girip herşeyi anlattım. Şoktaydı. "Nasıl yani, nasıl yani" deyip duruyordu.
İlk şoku atlatınca o vurucu cümleyi etti bana: "Hadi o iki salağı anladım da, senin gibi birinin ne işi vardı orada?" Diyemedim ki, "hayatımda gördüğüm en güzel memelere dokundum, en ateşli öpüşmeleri yaşadım"

Pişmadım ama "yine de güzeldi be!"

"Sen git evine dinlen" dedi müdür. "Biraz uyu sonra konuşuruz". Baba adamdı. İyi biriydi.

Çıktım, bir parkta oturdum. Sigara için elimi cebime atınca bir peçete geldi elime. Pavyondaki hatun numarasını yazmıştı. Baktım baktım, sonra gidip çöpe attım. Gerçi sonra numarayı hatırlamaya çalıştığım oldu ama hiçbir zaman hatırlayamadım...

7 Haziran 2010 Pazartesi

bittin kızım sen!

Sandra Bullock kisses Scarlett Johansson at MTV Movie Awards



Yapılır mı lan bu bana??? Kaltak Sandra, bittin kızım sen! Sen benim hatunu nasıl yersin lan?? Gerçi bizim Scarlett de biraz teşne gibi ama neyse...