header photo

5 Ocak 2010 Salı

tüm samimiyetimle sizi temin ederim!

Samimiyet, insanlarla ilişkilerimde en önem verdiğim şeylerin başında geliyor. Samimiyetten kasıt, laubalilik ve cıvıklığa kayan tavırlar olmadığı gibi, insanın kendisini bir başkasına tamamen açması da değil. Her zaman mesafeli bir adam oldum. Her şeyimi her zaman herkese anlatmadım. Hayatımın çoğunu birlikte geçirdiğim arkadaşlarım. Şu 35 yıllık hayatımda 20 yıllık arkadaşlarım, hala en sık görüştüğüm insanlar. Ama onlar bile, haliyle, her yaşadığımı bilmezler. Tıpkı eşimin de bilmediği gibi. Hayır, onu hiç aldatmadım. (İnsanın aklına hemen bu geliyor değil mi?) Aldatma meselesi başka bir mevzu, bu daha sonraki bir yazının konusu olsun. Bu konuda enterasan bir ilişkimiz var diyebilirim, ki bu da kimsenin bilmediği bir şey mesela. Yazı yazmak zor bir şey, ana fikirden hemen kayabiliyor insan. Konuya döneyim. Anlatmak istediğim, bu blogda benim hakkımda kimsenin bilmediği şeyleri anlatmak istiyorum. Kendimi tamamen gizleyerek --en yakınımdakilere bile anlatamadığım şeyleri-- buraya yazmak istiyorum. Umarım kendimi sansürlemem. Otosansür en kötüsü diyorlar ya gazeteci abiler! Aslında onlara da hassiktir çekmek lazım. Otosansür dünyanın en gerekli şeyidir. Bu da bir başka yazı konusu olsun. Zaten şunu şunu yazayım diyorum ama hep unutuyorum. Buraya bakarsam hatırlarım ileride. Neyse, şunu söyleyeyim, burada çok samimi itiraflar, düşünceler, eleştiriler olacak. Belki ara ara müzik zevkimi filan da paylaşırım. Başlamak, başarmanın yarısıymış. Ben de yolu yarıladım. Çok okunan bir blog yazarı olmak, ünlü olmak istiyorum :) Hadi hoşbuldum!

0 dedi bi başkası: